Deniz Sefası

DSC_0255

Bugün 6 Kasım Cumartesi.

Mevsime göre sıcak ve rüzgarsız havayı birkaç gündür izliyordum. Daha fazla dayanamadım, soluğu Kandıra’da aldım bu sabah… Kesecik sahilinde bir evimiz var, oraya gideceğim. Bahanem; evi kışa hazırlamak, buzdolabını boşaltıp fişini çekmek falan… Niyetimse denize girip yüzmek!

Önce Kandıra’nın, cumartesileri kurulan köylü pazarına uğruyorum. Yeşillikler öyle albenili ki… O rokalar, maydanozlar, pazılar… Pırasalar, lahanalar, marullar… Kandıra’nın kestanesi, Trabzon hurması, balkabağı… Balık da bol, dolayısıyla ucuz bugün… İki hane olduğumuzdan, fazla gelmez nasıl olsa deyip iki çeşit balık alıyorum. Sonra cevizli lokum* almak için fırına doğru yürürken öteki balıkçının, yani bizim daha önceden alışveriş ettiğimiz Koçero’nun  önünden geçiyorum.  O da öyle coşkuyla selamlıyor ki beni… Hay allah! Balıkları da pek taze! Ayaklara kalkıp buyur ediyor, çay ikram edeyim diyor… Uzatmayayım, üçüncü çeşidi de ondan alıyorum!

Kesecik’e gider gitmez jet hızıyla giyinip deniz kıyısına uçuyorum. İki tane şezlong bırakmışlar bari! Güneş tatlı tatlı ısıtıyor. Terlemek yok, üşümek yok… Etrafta da kimseler yok! En gelinecek zamanda kimseyi bulamazsın burada. Böyle bir yer. Okullar açılınca yalnız emekliler kalır. Bir süre sonra onlar da giderler.

İşte balıkçılar biraz ötede ağ döşüyorlar denize. Kayıkta silüetleri görünüyor. İki kişi var ve ayakta duruyorlar. Benim biraz önce yüzdüğüm, biraz sonra yeniden yüzeceğim yerlere atıyorlar ağları.

DSC_0261

Adapazarı’ndayken deniz suyu sıcaklığını eşim internetten bakıp söylemişti. Donarsın, girme demişti. 17 derece imiş. İyi… Girilir…

Yaşasın, işte yine denizdeyim! Su çivi gibi ama tam yüzmelik! Birkaç metre ötemdeki karabatak da  benim gibi mutlu. Sonra dalıp kayboluyor. Nasıl beceriyor bunu?

Koşa koşa eve gidiyorum. Pazardan aldığım köy yumurtalarından iki tane haşlıyorum. Biraz tuz koyuyorum bir peçetenin içine. Öyle düzen falan düşünmeden, alelacele yapıyorum her şeyi. Sonbahar güneşi bu, bir anda solar gider; bakakalırsın… Bir paket beyaz leblebi var, onu da alıyorum. Çimenlerin üzerinde kahvaltı… Öğle yemeği yerine… Balıkçı teknelerinin huzur veren pat patları duyuluyor uzaktan… Bu güzelliği paylaşacak kimse yok; kitabım arkadaşlık ediyor bana.

Güneş batarken denizdeyim. Altın ışıklarıyla yıkıyor kıyıyı, kayaları, evleri. Teşekkür ediyorum güneşe ve denize…

*Cevizli lokum, Kandıra’ya özgü bir tür ekmektir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir