Sanat… Spor… Bilim… Faruk Ertunç

F_Ertunc_Kefken

1942, İzmit doğumlu. Yüksek Mimar (Mimar Sinan Üniversitesi). Evlidir, iki oğlu vardır.

Fotoğraf sanatı, çevre, doğa, turizm gibi konularda sempozyumlara bildiriler verdi, birçok kişisel gösteri yaptı, uluslararası yüzden fazla sergide eserleri sergilendi. 7 kişisel sergi açtı; fotoğrafları Avrupa müzelerinde yer aldı, uluslararası özel sergilere dünyadan seçilen kişilerle katıldı.

ÖDÜLLERİ:

-Ulusal 200, uluslararası 52 fotoğraf ödülü,

-1990 İspanya Mobilya Tasarım Ödülü,

-1996 Avrupa Henry Ford- Çevre Ödülü.

BİLİMSEL VE SPORTİF ÇALIŞMALARINDAN BAZILARI:

-1976 yılında İzmit Mimarlar Odasının Girişimi ile 360 tarihi evin tespitinin yapılıp koruma altına alınması,

-Kandıra- Ağva- Karasu kıyı şeridi paleolitik yerleşme merkezlerinin ilk tespiti ve İ.Ü. Prehistorya Bölümü ile birlikte bu çalışmaların değerlendirilmesi,

-Kartepe (İzmit) paleolitik yerleşmelerinin tespiti,

-Kocaeli bölgesinde paleoantropolojik araştırmalar,

-Niğde-Aladağlar’daki Türküstün Tepesi’ne ilk çıkış (1972),

-Gebze Ballıkayalar’ın tespiti (1971) çalışmaları,

-Zonguldak mağaralarının keşfi,

-Temoçin Aygen’le (jeolog- Türkiye’nin ilk bilimsel amaçlı mağara araştırmacısı) çalışmalar,

-Kandıra sahil şeridinde, “Pembe Kayalar” mevkiinde yapılan “DOĞAL ve ARKEOLOJİK SİT” projesinin, ‘1996-Henry Ford- Avrupa Çevre Ödülü’ne değer görülmesi,

-Çalılar ve mantarlar  üzerine yapılan bölgesel araştırmalar,

-Çeşitli derneklerde kurucu üyelik, üyelik, yöneticilikler…


Konuğumuz Faruk Ertunç… Mesleği: Mimar. İlgi duyduğu ve her birine mesleğiymişçesine emek verdiği  alanlarda da öyle çok proje üretiyor ki… Bu kadar işin üstesinden gelebilmesinin sırrını kendisine de sorarız ya; bence, ondaki sonsuz doğa sevgisiyle beslenen çocuksu bir merak ve dizginlenemeyen bir iştah bunun yanıtı. Titizlik, sabır, disiplin gibi kalıplaşmış başarı önkoşulları zaten kendiliğinden oluşuyor böylesine verimli bir ruhun tezgahında… Ee.. insana şans da lâzım değil mi? Faruk Ertunç’un en büyük şansı, onu tanıyanların hemfikir olduğu bir isim: Füsun Ertunç. Fotoğraflarında modellik yapıyor, yarışma fotoğraflarının seçiminde  yardımcı oluyor. Doğada, evde… her yerde… Onun sağ kolu kısaca…

 

Faruk Ertunç Kasım ayında İzmit’te, iki ayrı sergi salonunda açtığı,  “Kömürcüler” ve “Pazarcılar” konulu sergilerin ardından, 3 Aralık Cuma gecesi, davetimizi kabul ederek, derneğimizde bir dia gösterisi yaptı… Söyleşimizi de bu arada gerçekleştirdik.

T.A. Faruk Bey, fotoğraf sanatına ilginizin başlangıcından söz eder misiniz?

F.E. 1968 yılıydı. Üniversitede Sedat Hakkı Eldem ödev olarak Mudanya’da bir rölöve projesi hazırlamamızı istemişti. Metre ayarı yok, pozometre yok; körüklü Zeiss- İkon’la çektiğim fotoğraflar hakkında hocamın yaptığı yorum bendeki fotoğraf ışığını yakmış oldu. “Bugüne kadar böyle fotoğraflar gelmedi” demişti Sedat Hakkı Bey.

T.A. Siz ondan sonra fotoğraf çekmeye başladınız…

F.E. Sadece gönlüme düştü o zaman . 1980 yılında KASK’ı (Kocaeli Fotoğraf Sanatı Derneği) kurduktan sonra başladım. 1985 yılında da FOTOGEN üyesi oldum. Dünya fotoğrafına da adım atmış oldum böylece… Arkadaşların yardımıyla albümleri aldık; onlara baka baka oralarda neler yapıldığını gördük. Fotoğrafı onlardan öğrendim, işin ne olduğunu anladım. Çok kare izlemeyince kavrayamıyorsunuz… KASK yönetimini bıraktıktan sonra çok çekmeye başladım. Fotoğrafta kişiliğimi buldum diyebilirim…

T.A. Ne tür fotoğraflar çekiyordunuz o zamanlar?

F.E. Başlangıçta kreatif fotoğraflar çekiyordum. Yurt dışında ilk başarılarımı kreatif  fotoğrafla elde ettim. Önce tasarımını yapıyorum kağıt üzerinde, sonra gerçekleştiriyor ve çekiyorum. Fotoğraf bölümü mezunları, o zamanlar bu tutumuma karşı çıktılar. 20 yıl  sonra geldikleri nokta, kreatif fotoğraf çalışmalarının daha değerli olduğu düşüncesidir. İlk deneysel fotoğrafları yapanlardan biriyim Türkiye’de. Şinasi Barutçu Kupası’na katılmıştım, bu yüzden kaybettim. Hatta Seyit Ali Ak jüri üyesiydi o yarışmada ve “Sen Avrupa için fotoğraf yapıyorsun!” demişti bana.

Gültekin Çizgen ve Ara Güler de belgesele prim verdiler, kreatif fotoğrafı desteklemediler. Türk fotoğrafının aşama yapmasını engellediler bu tutumlarıyla. Ben de bu kavgam yüzünden  Engin Özendes’in “Türkiye’de Fotoğraf” adlı kitabına giremedim.

T.A. Kreatif fotoğrafta daha mı üretkensiniz?

F.E. Yaratıcı yönü emek istediğinden düş gücümü zorluyor ve bu da yaptığım işe inancımı daha da güçlendiriyor. Ve aslında fotoğrafı  oluştururken, belgesel çekimde  duyduğumdan daha büyük bir heyecan duyuyorum.

T.A. Gelişmiş ülkelerde fotoğraf bir sanat dalı olarak benimsenip gelişimi sürekli  desteklenirken, bizde neden böyle yürümüyor işler?

F E. Türk halkı, orta eğitimde yeteri kadar bilgilendirilmediği için  sanata ilgi duymuyor. Bundan fotoğraf da nasibini alıyor; fotoğraf sanatçılarının fotoğrafları sanat eseri olarak satılmıyor. Fotoğraf makinesi müzeleri var. Keşke fotoğraf sanatı müzeleri  de kurulsa… O zaman, fotoğraf sanat mı değil mi tartışması biter; hiçbir dünya ülkesinde tartışması olmayan bir konu bizde de çözümlenmiş olur. Böylece fotoğraf sanatının gelişimine en büyük katkı yapılmış olur.

Gelişmiş  ülkelerde, amatör ve profesyonel fotoğraf sanatçıları sponsorlarla sanatlarını geliştirirler; fabrikalar ve ticari işletmeler sanatın arkasındadır. Bu da 20 ve 21. yüzyılda Avrupa ve Amerika’da sanatsal gelişimi yeni bir Rönesans  boyutunda etkilemiştir. Türkiye’de ise, ne yazık ki, orta eğitimin de yanlış ve yetersiz oluşu, ilerde fabrika sahibi, fabrika müdürü veya bir ticari işletme sahibi konumuna gelebilen insanların sanata bakış açısını etkilemekte ve sanata karşı ilgiyi sağlayamamaktadır.  PSA veya FIAP gibi kuruluşların yarışmalar ve ödüllerle, dünya amatör fotoğraf sanatına büyük katkıları olmaktadır. Profesyonel fotoğraf sanatçıları, gelişmiş ülkelerde, açtıkları sergilerle ve yaptıkları özel çalışmalarla bu sanatın  zirvesine tırmanıyorlar. Sponsorların katkısıyla, kitapları ve fotoğrafları satılıyor ve müzeleri dolduran değerli eserlerin sahibi oluyorlar. Türkiye’de böyle bir  düzenin kurulamaması bu sanatın gelişmesine en büyük engeldir.

Amatör fotoğraf sanatçılarının çalışmaları çok önemlidir ve desteklenmelidir. Ayrıca sergiler ve gösteriler başta olmak üzere yarışmalar da etken olmaktadır. Fakat jüride görev yapanların yanlış kişilerden seçilmeleri, dünya fotoğrafını takip edememeleri ve fotoğrafı, kreatif yönünü ele almadan sadece belgesel olarak düşünmeleri bu sanatın gelişimini engellemektedir. Türkiye’de jürilerin yanlış kararları, zaten kendisini anlatamayan bu sanatın değerli bir sanat dalı olmasını engellemektedir.

T.A. Yarışma jürilerinde isminizi görmüyoruz son senelerde, bunun nedeni fikir çatışması mı?

F.E. Çelişkiye düştüğümü kabul ediyorum;  bu çatışma sanatsal da olsa yarışmayı düzenleyen insanlarla iletişim kopukluğu oluşuyor ve son zamanlarda jüri olarak önerilmiyorum. Ama bulunduğum jürilerde izlediğim kadarıyla ısrarla kayırmalar yapıldığını fark ettim ve engelleyemedim. Bu kişilerin Türk fotoğraf camiası tarafından çok iyi bilinmesine rağmen halen üç beş kişi sürekli olarak jüri seçilmektedir. Böylece aynı kişilerin görüşleri de değişmediğinden yarışmalarda yenilikçi tavır koyanların başarı şansı kalmamaktadır. Bu da sanata sürekli bir darbe oluyor.

T.A. İyi fotoğraf çekmek zor mudur?

F.E. Fotoğraf sanattır, üstelik yaratıcılığın daha da önem kazandığı bir sanat dalıdır. Tasarımları bir resim veya heykel sanatı gibi kafanızda oluşturup kolayca gerçekleştiremezsiniz. Muhakkak bir çok şey eksiktir. Ve bu da size bağlı değildir. Örneğin çok iyi bir konu bulduğunuzda gök yüzünün çıplaklığı başarılı olmanızı engeller… Bu durumda karenizin içine gökyüzünü almayarak sorunu kısmen çözebilirsiniz. Bazı durumlarda da filtre ve dolgu flaşı kullanarak teknik  çözümlere ulaşabilirsiniz. Görüldüğü gibi, fotoğraf da, diğer sanat dalları gibi, bilgi olmadan yapılamaz.

İşin kültürel boyutunu da düşünecek olursak, elbette ki, fotoğrafınızı yüzde yüz etkileyecek birikimlerinizin de olması işinizi kolaylaştıracaktır.

T.A. Sizin Türkiye’de fotoğraf sanatına yaptığınız katkılardan söz edelim biraz da…

F.E. 1980 yılında kurduğumuz KASK, resim ve heykel sanatını da içeriyordu.  Bir yıl süren çalışmalardan sonra birkaç resim öğretmeniyle KASK kuruldu. Beş yıl başkanlığını yaptım. Ordu Fotoğraf Sanatı Derneği OFSAD’ın önericisi ve isim babası oldum. Adapazarı, Bandırma ve Bolu’da fotoğraf dernekleri kurulmasıyla ilgili çalışmalarım sonuçsuz kaldı. Değişik şehirlerde  elliden  fazla dia gösterisi yaptım, 7 kişisel sergi  açtım… Sempozyumlara konuşmacı olarak katıldım, yarışmalarda jüri üyeliği yaptım. Ulusal 200 den fazla, uluslararası 52 fotoğraf ödülü aldım. Meslekî olarak mobilya tasarımı ödülü, bilimsel olarak da Henry Ford Avrupa Çevre Ödülü sahibiyim. Yurtdışından çağrılı yarışmalara ve bazı  derneklerin, bazı fotoğraf sanatçılarıyla yaptıkları sergilere katıldım. İki kitap çıktı; her ikisinde de 200’er fotoğraf seçildi, o iki kitaba da girdim.

T.A. Kısaca SSB diye söz ettiğiniz SANAT-SPOR-BİLİM üçlemesi hakkında ayrıntılı bilgi verebilir misiniz?

F.E. Ortaokul yıllarında spor, sanat ve bilimle uğraşacağıma dair bir karar almıştım kendi kendime…Hayatıma  uygulayabildim bu kararımı… Yaptığım sporlar: dağcılık, mağaracılık, sualtı.  Sanat dalı olarak fotoğraf; bilimsel çalışma olarak, paleolitik ve paleoantropoloji.

T.A. Hep gençlerle birlikte oldunuz bunlarla uğraşırken… Sanat konusunda ne öğütlersiniz gençlere?

F.E. Gençlere, Türkiye’de sanatçı olmak zor ve umutsuz gibi görünmesine rağmen yine de, gelecek nesillere öncü olmaları açısından, şartlarını  zorlamalarını ve yeni dünyaların yaratılmasında kendilerini görevli  saymalarını öğütlerim.

T.A. Tam bir doğa tutkunusunuz. Doğada daha çok zaman harcamak ister miydiniz?

F.E. Tabii isterdim. Ama medeniyetin nimetlerinden de yararlanmak gerekir…

T.A. Yeni projeleriniz var mı?

F.E. “Kömürcüler” ve “Pazarcılar” konulu sergilerden  sonra  sırada “Balıkçılar” sergisi var. Yakın gelecekte de tekrar kreatif fotoğraf serüvenine döneceğim.

İdeallerimden biri de Türkiye’nin paleolitik (tarih öncesi) haritasını yapmak… Halen Kocaeli dağcılık il temsilcisiyim; bu spor dalında çalışmalarıma devam ediyorum. Şu anda bütün gücümle KODADİK’i (Kocaeli Dağcılık İhtisas Kulübü) kurmaya çalışıyorum. Bu kulübün amacı, tüm doğa sporlarına yer vermek; jeoloji, botanik, biyoloji, arkeoloji gibi konularda  uzman kişilerle yapılan gezilerde doğayı öğretmek ve sevdirmek, ayrıca resim fotoğraf gibi sanat dallarında eğitim vermek… Orta eğitimin veremediği kültürel yapıyı bu şekilde kuracağız, üst düzeyde öğrenim gördüğü halde izleyici olarak dahi bilinçlenememiş insanlara ulaşarak bu konularda eğiteceğiz. Sanatı, sporu, hatta bilimi halkın kolayca ulaşabileceği bir konuma getirmeyi,  bu derneğin birçok kentte şubelerinin ve binlerce üyesinin olmasını hedefliyoruz.

T.A. Bu derneklere yerel yönetimler de yardım ediyor mu?

F.E. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Güzel Sanatlar Galerisi Rauf Denktaş sergisi ile açılmış ve galerinin büyük bir bölümü KASK’a armağan edilmişti. O günden beri de sanatsal etkinliklerin merkezi olmuştur. Belediyenin büyük desteğine sahiptir.

T.A. Faruk Bey, derneğimizde bir dia gösterisi yaptınız ve uzun yıllar emek verdiğiniz fotoğraf sanatıyla ilgili düşüncelerinizi Gren’de bizlerle paylaştınız. Teşekkür ederiz.

F.E. Ben de teşekkür ederim.

Gren Dergisi, Sayı: Ocak-Şubat 2005

Füsun ve Faruk Ertunç İzmit Arkeoloji Müzesi’nin açılışında. Faruk Bey kendi standının önünde…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir