ADA SEFASI

83440021

Bugün yolculuk Büyükada’ya… Sagüsad üyeleri ve konuk gezginler, baharı görünce olduk tam kırk yedi kişi!

Sabahın 7’si… Evlerimizden çıkabilmişiz ve şurada umutla toplanabilmişiz ya, aferin bize! Her şey güzel olacak, mutlu döneceğiz.

Bostancı’da, gezimize İstanbul’dan katılanlarla buluşup kucaklaşacağız önce. Vapura bineceğiz birlikte…

Martıların hiç durmadan, çığlıklarla uğurlayıp çığlıklarla karşıladığı vapurlardan birine…

İskeleye boşalan kalabalığa karışacak, birbirimizi kaybedip sonra tekrar bulacağız. Herkesin birden canı çay isteyecek; kahvaltı etmemiş olanlar yanlarında getirdiklerini çıkaracak ya da tost yiyecekler. Yan yana upuzun birleştirilmiş masalara karşılıklı dizilmiş, tavşankanı çaylarımızı yudumlarken her söze gülüyor olacağız.

Kimimiz bisiklet kiralayacak… paytona binecek ya da yürüyecek kimimiz… Biraz avarelik hakkımız!

83430022

Altyapı çalışmaları; kamyonlar, greyderler… Biz tertemiz bir hava, mimoza ve ancak nal seslerinin duyulduğu sakin bir ada hayal ederken paytonlar geçtikçe kalkan toz bulutuna şaşıracağız. Mimozalar için de erken, belki.

Hani deniz? Burası bir ada değil mi? Nerede deniz?

Kıyılar tutulmuş olacak; denizi ancak ara sıra, denk gelirse evlerin arasından görebileceğiz.

83430025

Yokuş aşağı hızlanan bisikletliler, nal sesleri arasında paytonlar ne güzel görüntü verecek…

Kedi fotoğrafımız da olacak bol bol…

Tırmanış uzun; Aya Yorgi Kilisesi en tepede. Âşıklar oturacak kuytularda…

Kiliseyi ziyaret edenler, neşe içinde yiyip içenler, fotoğraf çekenler olacak… Manzara çok güzel, ama hava puslu, ne çare!

Belki “büyük tur”u tamamlayacak, belki de geldiğimiz yoldan döneceğiz.

Kimselerin geçmediği alt sokaklardan birinde, ön bahçesinde bembeyaz çiçekleriyle bir ev çıkıverecek karşımıza; biraz bakımsız… Çingene pembesi penyesiyle kapkara saçlı şipşirin bir küçük kız, Ceylan, ağabeyi Eren’le top oynuyorlar. Fotoğraf karesi hazır! Ama bahçenin demir kapısı kapalı… “Bu ev bizim!” diyecek oğlan. “Hadi öyleyse geçin de çekeyim!” Ne güzel gülecek gölgede kalan gözleri iki kardeşin…

Acıkacağız tabii. Midye tava, balık kokuları… Taze ekmekler, salatalar masalarda…

İzmir lokma olağanüstü bir kıvamda ve nefasette… Dondurmacıların önünde kuyruklar…

Vapur saatinde olağandışı bir kalabalık… Binemeyecek, yarım saat daha bekleyeceğiz… Bebeler huysuzlanacak, genç anneler tedirgin…

Yorgun olacağız; güneşten kızarmış yanaklarımız…

Başladığı yerde, Bostancı iskelesinde bitecek “Ada Sefası”… İstanbullular evlerine, biz kendi “Ada”mıza döneceğiz.

***

Ne çabuk geçiyor zaman! Denizin üstünde süzülüyoruz… serin serin esiyor rüzgâr… martılar uçuyor tepemizde çığlık çığlık…

İşte oturmuş yazıyorum geçip gidenleri… Uyuyup uyanmışız ve “dün” olmuş hepsi…

12/04/2007

Bizim Sakarya Gazetesi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir